Sefiller
Jan Valjan'ın tüyler ürperten hikâyesi. Yoksulluk sonucu içine düşülen yanlış davranışlar sonunda kürek cezasına mahkûm edilme. Bu mahkûmiyetin Jan Valjan üzerindeki olumsuz etkileri, cezaevinden çıktıktan sonra Jan Valjan'ın Piskopos Miryel ile tanışması ve aralarındaki ilişkiler. Jan Valjan'ın isim değiştirerek yeni bir hayata atılma çabası karşısında önüne çıkan engeller.
"On dokuz yıldır, ilk defa ağlıyordu!.. Gözyaşları, kalbindeki kini ve hiddeti alıp götürüyordu. Senelerce, karanlık bir tersane hayatı yaşamış ve gözleri karanlığa alışmış olan bu zavallı adam, Piskopos'un birdenbire gösterdiği ışıktan rahatsız olmuş; gözleri kamaşmıştı... Şimdi bir yol ayrımında bulunuyordu: Ya insanların en iyisi ya da en fenası olacaktı. Bunun ortasını düşünemiyordu. Ya Piskopos'un üzerinde bir veli ya da kürek mahkûmunun altında bir canavar olacaktı... Bunları kendi iradesi ile düşünüyor değildi. Sanki biri kulağına fısıldıyordu.
Kaç saat ağladı, ağladıktan sonra ne yaptı, nereye gitti, kimse bilmiyordu. Bilinen bir şey varsa, o da aynı gece saat üç sıralarında, posta arabasının sürücüsü, Piskopos'un evinin önünden geçerken, yabancı bir adamın kapının önüne diz çöktüğünü ve dua eder gibi kendinden geçtiğini görmüştü..."
(Tanıtım Bülteninden)
Jan Valjan'ın tüyler ürperten hikâyesi. Yoksulluk sonucu içine düşülen yanlış davranışlar sonunda kürek cezasına mahkûm edilme. Bu mahkûmiyetin Jan Valjan üzerindeki olumsuz etkileri, cezaevinden çıktıktan sonra Jan Valjan'ın Piskopos Miryel ile tanışması ve aralarındaki ilişkiler. Jan Valjan'ın isim değiştirerek yeni bir hayata atılma çabası karşısında önüne çıkan engeller.
"On dokuz yıldır, ilk defa ağlıyordu!.. Gözyaşları, kalbindeki kini ve hiddeti alıp götürüyordu. Senelerce, karanlık bir tersane hayatı yaşamış ve gözleri karanlığa alışmış olan bu zavallı adam, Piskopos'un birdenbire gösterdiği ışıktan rahatsız olmuş; gözleri kamaşmıştı... Şimdi bir yol ayrımında bulunuyordu: Ya insanların en iyisi ya da en fenası olacaktı. Bunun ortasını düşünemiyordu. Ya Piskopos'un üzerinde bir veli ya da kürek mahkûmunun altında bir canavar olacaktı... Bunları kendi iradesi ile düşünüyor değildi. Sanki biri kulağına fısıldıyordu.
Kaç saat ağladı, ağladıktan sonra ne yaptı, nereye gitti, kimse bilmiyordu. Bilinen bir şey varsa, o da aynı gece saat üç sıralarında, posta arabasının sürücüsü, Piskopos'un evinin önünden geçerken, yabancı bir adamın kapının önüne diz çöktüğünü ve dua eder gibi kendinden geçtiğini görmüştü..."
(Tanıtım Bülteninden)