Yerli ve Milli Sırlar Modern Türkiye'ye Edebiyat Üzerinden Bakışlar
Yerli ve Milli Sırlar, Erken Cumhuriyet Dönemi'nden günümüze, Modern Türkiye'nin benlik ve kimlik inşasını, meşruiyet kodlarını, kültürel gerilimlerini ve tüm bunları erkeklik ve kadınlık temsilleri, halleri, ilişkileri içinde anlamlandırışını romanlar içinden okuma çabası. Bir edebiyat analizi olduğu kadar, edebiyat sosyolojisi ya dakültür sosyolojisi çalışması.
Modern Türkiye edebiyatının tekrarlayan, dönemden döneme devreden, ödünç alınan yahut yeniden çerçevelenen temalarının peşinde,
Türkiye toplumunun hesaplaşmalarıyla, büyük yarılmalarıyla ve kapanmayan yaralarıyla bir yüzleşme.
“Bu nasıl mümkün oluyor? Nasıl oluyor da hep kanayan bir yara görüyor insan Türkiye edebiyatını okudukça? Bence bunun basit ve hazmedilmesi çok zor bir yanıtı var: O büyük yüzleşme, o büyük hesaplaşma, aslında bizim kendi hesaplaşmamız. Metinlerin ortasında duran o büyük yarık, aslında bizim yaramıza dokunuyor. Yoksa nasıl edebiyatı anlardık? Nasıl edebiyatla sarsılır, onun etrafında bunca yaygara koparır, ona bunca çok anlam yüklerdik? Çünkü alt tarafı bir metin okumak değil midir yaptığımız... Bunlar büyük laflar esasen.
Belki de edebiyata çok fazla anlam yüklemek. Ama tam da bu büyük laflar, bizi edebiyatta bir sosyoloji görmeye, onda ‘milli' kültürümüze dair bir şey görmeye doğru yönlendiriyor. Ta 1930'larda sorulmuş bir soru bu. Ama bu yazılarda değişen, soruya yanıt ararken, hep nasıl da yüksek değerlere sahip olduğumuza değil de cayır cayır kanayan yerlerimize, halen kanayan yaralarımıza, günahlarımıza ve derin suçluluk duygularımıza doğru bakmak.”
-Tülin Ural
(Tanıtım Bülteninden)
Yerli ve Milli Sırlar, Erken Cumhuriyet Dönemi'nden günümüze, Modern Türkiye'nin benlik ve kimlik inşasını, meşruiyet kodlarını, kültürel gerilimlerini ve tüm bunları erkeklik ve kadınlık temsilleri, halleri, ilişkileri içinde anlamlandırışını romanlar içinden okuma çabası. Bir edebiyat analizi olduğu kadar, edebiyat sosyolojisi ya dakültür sosyolojisi çalışması.
Modern Türkiye edebiyatının tekrarlayan, dönemden döneme devreden, ödünç alınan yahut yeniden çerçevelenen temalarının peşinde,
Türkiye toplumunun hesaplaşmalarıyla, büyük yarılmalarıyla ve kapanmayan yaralarıyla bir yüzleşme.
“Bu nasıl mümkün oluyor? Nasıl oluyor da hep kanayan bir yara görüyor insan Türkiye edebiyatını okudukça? Bence bunun basit ve hazmedilmesi çok zor bir yanıtı var: O büyük yüzleşme, o büyük hesaplaşma, aslında bizim kendi hesaplaşmamız. Metinlerin ortasında duran o büyük yarık, aslında bizim yaramıza dokunuyor. Yoksa nasıl edebiyatı anlardık? Nasıl edebiyatla sarsılır, onun etrafında bunca yaygara koparır, ona bunca çok anlam yüklerdik? Çünkü alt tarafı bir metin okumak değil midir yaptığımız... Bunlar büyük laflar esasen.
Belki de edebiyata çok fazla anlam yüklemek. Ama tam da bu büyük laflar, bizi edebiyatta bir sosyoloji görmeye, onda ‘milli' kültürümüze dair bir şey görmeye doğru yönlendiriyor. Ta 1930'larda sorulmuş bir soru bu. Ama bu yazılarda değişen, soruya yanıt ararken, hep nasıl da yüksek değerlere sahip olduğumuza değil de cayır cayır kanayan yerlerimize, halen kanayan yaralarımıza, günahlarımıza ve derin suçluluk duygularımıza doğru bakmak.”
-Tülin Ural
(Tanıtım Bülteninden)