Bir Gün Seni Yazacağım
Yazar ve psikoterapist Tarık Solmuş, bu kitapta kalıplaşmış kadın-erkek tanımlarının kendi sınırlarına sıkıştırdığı aşk kavramını yerle bir edecek bir aşkla okuru şaşırtıyor.
Bir erkeğin en samimi duygularıyla kaleme aldığı yazılardan ve maillerden oluşan “Bir Gün Seni Yazacağım” okuduğunuz her cümleyle kafanızdaki ilişki ve ideal erkek kavramlarını sorgulatıyor.
Bir gün seni yazacağım tek bir kitapta, sadece seni…
Sadece senden olan, senin teninden, nefesinden dokunmuş, örülmüş, uçsuz bucaksız bir öykü…
Öncesiz ve sonrasız, tek kahramanlı, soluksuz bir roman…
Sonra, gelişin hayatıma ama nasıl da kendin olarak, kısacık zamanda aşkı tattırıp sana yanaşmama izin verişin, beni içine alışın, beni senin yapışın, sende bırakışın, seni kendime saklayışım, iki göğsümün arasına bıraktığın tüm o soluk alışların, benliğin, kadıncalığın, tüm o “şımarıklığın…”
Sonra can kırıklığım, çaresizliğim, şaşkınlığım, seni uzaktan izleyişim, kelimelerimle bile dokunamayışım, duruşum, suskunluğum, suskunluğumdaki çığlığım, sensizliğe teslim oluşum…
Her noktasında, her virgülünde, her adımınla, her şeyinle, tonunla, tılsımınla, dokunuşunla, bakışınla sadece sen işte…
Bir gün seni yazacağım tek bir kitapta, sadece seni…
Ama en çok da biz'deki sensizliği ve içimizdeki hiç ama hiç bitmeyecekliliğimizi…
(Tanıtım Bülteninden)
Yazar ve psikoterapist Tarık Solmuş, bu kitapta kalıplaşmış kadın-erkek tanımlarının kendi sınırlarına sıkıştırdığı aşk kavramını yerle bir edecek bir aşkla okuru şaşırtıyor.
Bir erkeğin en samimi duygularıyla kaleme aldığı yazılardan ve maillerden oluşan “Bir Gün Seni Yazacağım” okuduğunuz her cümleyle kafanızdaki ilişki ve ideal erkek kavramlarını sorgulatıyor.
Bir gün seni yazacağım tek bir kitapta, sadece seni…
Sadece senden olan, senin teninden, nefesinden dokunmuş, örülmüş, uçsuz bucaksız bir öykü…
Öncesiz ve sonrasız, tek kahramanlı, soluksuz bir roman…
Sonra, gelişin hayatıma ama nasıl da kendin olarak, kısacık zamanda aşkı tattırıp sana yanaşmama izin verişin, beni içine alışın, beni senin yapışın, sende bırakışın, seni kendime saklayışım, iki göğsümün arasına bıraktığın tüm o soluk alışların, benliğin, kadıncalığın, tüm o “şımarıklığın…”
Sonra can kırıklığım, çaresizliğim, şaşkınlığım, seni uzaktan izleyişim, kelimelerimle bile dokunamayışım, duruşum, suskunluğum, suskunluğumdaki çığlığım, sensizliğe teslim oluşum…
Her noktasında, her virgülünde, her adımınla, her şeyinle, tonunla, tılsımınla, dokunuşunla, bakışınla sadece sen işte…
Bir gün seni yazacağım tek bir kitapta, sadece seni…
Ama en çok da biz'deki sensizliği ve içimizdeki hiç ama hiç bitmeyecekliliğimizi…
(Tanıtım Bülteninden)