Mutlu Prens
Mutlu Prens'in heykeli şehrin yukarısında, yüksek bir sütunun üstünde duruyordu. Baştan aşağıya som altın yapraklarla kaplanmıştı. Göz yerine iki parlak safir vardı ve kılıcının kabzasında da kocaman kırmızı bir yakut parlıyordu.
Herkesin beğenisini kazanmıştı. Sanat zevkleri olduğunu göstermek isteyen Belediye Meclis üyelerinden biri:
“Bir rüzgâr gülü kadar güzel,” dedi.
Kendisinin pratik olmadığını düşünecekler korkusuyla da ekledi:
“Fakat pek bir faydası yok.”
Bir anne, ay için tutturup, ağlayan oğluna:
“Neden Mutlu Prens gibi olamıyorsun? Mutlu Prens ağlamayı aklına bile getirmemiştir,” dedi.
Karamsar bir adam gözlerini heykele dikti:
“Dünyada büsbütün mutlu birinin olmasına sevindim!” diye homurdandı.
Mutlu Prens'in heykeli şehrin yukarısında, yüksek bir sütunun üstünde duruyordu. Baştan aşağıya som altın yapraklarla kaplanmıştı. Göz yerine iki parlak safir vardı ve kılıcının kabzasında da kocaman kırmızı bir yakut parlıyordu.
Herkesin beğenisini kazanmıştı. Sanat zevkleri olduğunu göstermek isteyen Belediye Meclis üyelerinden biri:
“Bir rüzgâr gülü kadar güzel,” dedi.
Kendisinin pratik olmadığını düşünecekler korkusuyla da ekledi:
“Fakat pek bir faydası yok.”
Bir anne, ay için tutturup, ağlayan oğluna:
“Neden Mutlu Prens gibi olamıyorsun? Mutlu Prens ağlamayı aklına bile getirmemiştir,” dedi.
Karamsar bir adam gözlerini heykele dikti:
“Dünyada büsbütün mutlu birinin olmasına sevindim!” diye homurdandı.