Türkiye'de Öğretmen Olmak Emek Süreci ve Yeniden Proleterleşme
Bu kitabın konusu olan Türkiye'de öğretmen, daima emeği ile geçinen bir insandı; sonraları icat edilen bir ifade ile "beyaz yakalı emekçi" idi. Başlangıçta kendisini emekçi olarak nitelendirmezdi; devlet memuruydu ve meslek sahibiydi. Daha...
9786059020305
775035
https://www.kitapzen.com/orkun-saip-durmaz/turkiyede-ogretmen-olmak.htm
Türkiye'de Öğretmen Olmak Emek Süreci ve Yeniden Proleterleşme
175.00
Bu kitabın konusu olan Türkiye'de öğretmen, daima emeği ile geçinen bir insandı; sonraları icat edilen bir ifade ile "beyaz yakalı emekçi" idi. Başlangıçta kendisini emekçi olarak nitelendirmezdi; devlet memuruydu ve meslek sahibiydi. Daha da önemlisi ona, ayrıca, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli kimliği ile Cumhuriyet'i muhafaza edecek öncü kadroların içinde yer alma görevi verilmişti. Bu nedenle anneler, babalar çocuklarını ona, "eti senin, kemiği benim…" diye emanet ederlerdi. Doksan yıl geçti. Araya sermayenin sınırsız tahakkümü, piyasalaşma, ticarileşme, özel okullar, dershaneler girdi. Hâlâ emekçidir; ancak, konumu değişmektedir. Aynı işleri yaparken bile, meslek sahibi olma özelliğini yitirmektedir; zira, meslekî nitelikleri (emeği) metalaşmaya, neredeyse sıradan "işgücü" olmaya başlamaktadır.
Veliler, çocuklarının okuması için (devlet okulları dahil) artan oranlarda bedel ödemeye başlamıştır. Kendilerini kamu hizmetinden yararlanan yurttaşlar olarak değil, okul yöneticilerinin, patronlarının müşterileri olarak algılayanlar artmıştır. Arada kalan öğretmenin saygınlığı onarılamayacak boyutlarda aşınmıştır. Veliler, bir telefon (Alo 147) şikâyeti ile öğretmenlerin geleceklerini karartabilmektedir. Öğrencilerin "günaydın öğretmenim" hitabı, geçmişten bir hoş seda olarak anılmaktadır. Velilerin "müşterileşmesi" ile eş-zamanlı olarak, devlet okullarına (hastaneler ile birlikte) "kapitalist işletme" zihniyeti de aşılanmaya başladı. Kadrolu öğretmenlere performans uygulamaları, sicil amirini fiili işveren konumuna dönüştürdü. Ancak, emeğin tam anlamıyla disiplin altına alınması için, işgücü piyasası tamamen esnekleşmeli; emekçilerin rekabeti yaygınlaşmalıydı. Sözleşmeli/ücretli altmış bin, ataması yapılmayan üç yüz bin öğretmen, yıllık sözleşmelerle çalışan sayısı belirsiz özel okul öğretmeni, asgari ücret dahi ödenmeyen stajyerler ve nihayet elli bini aşkın dershane öğretmeni… Tümüyle güvencesiz bir emek ordusunun oluşumu; yani proleterleşme…
Elbette, proleterleşme çalışma koşullarına, ücretlere de yansıyacaktır. Dershane öğretmenleri için yirmi dakikalık öğle molası dışında on iki saate ulaşan mesai söz konusudur. Kimi sözleşmeler, dershane için tanesi üç-dört liradan 400 soru hazırlama yükümlülüğü içermekte; soruların hazırlanmaması halinde bu bedel aylıktan kesilmektedir. "Parça başına ücret", böylece, arka kapıdan eğitim sistemine girmiştir. Herhalde bu nedenle dershane emekçileri kendilerini "öğretmen" olarak değil, "dershaneci" olarak adlandırmaktadır. Öğretmeni, "aydından ameleye dönüştürme" süreci, böylece en zayıf halkadan başlamış olmaktadır. Orkun Saip Durmaz, Türkiye'de Öğretmen Olmak 'ta bunları ve çok daha fazlasını anlatıyor; çözümlüyor. Ancak, incelemesini, aynı derecede önemli bir şey yaparak başlatıyor: Öğretmenlerin proleterleşme sürecinin kavranması için gereken kuramsal alt-yapıyı tartışıyor; sunuyor.
Kuramsal bir tartışma, "öğretmen kimdir?" sorusuna ışık tutmak için gerekli görülmektedir. Durmaz, yanıtı, toplumsal sınıflar alanı içinde aramakta ve bu arayışa tarihsel maddeci yaklaşımın ışık tutacağını düşünmektedir. Öğretmenler toplumsal sınıflar çerçevesi içine yerleştirildiğinde yukarıdaki soru yanıtlanmış olacaktır. Kitabın ilk üç bölümü bu incelemeyi oluşturmaktadır. Kuramsal tartışmalar, okuru, adım adım soyuttan somuta yaklaştırmaktadır. Bu gezinti boyunca, beyaz yakalı katmanlar, profesyonelleşme ve orta sınıflar; yabancılaşma ve öğretmenlerin konumu; neo-liberalizmin eğitimde yarattığı dönüşümler gibi önemli duraklardan geçilmektedir.
Bu gezintinin sonlarına doğru, IV. Bölümü'n ikinci yarısında Orkun Saip Durmaz Türkiye'de öğretmenlere geliyor ve yukarıda kısaca örneklerini verdiğim bir dizi olguyu anlatarak, çözümleyerek, eleştirerek çalışmasını noktalıyor. Bu kitap beni de özel olarak ilgilendirdi. Anneannem Söğüt'te öğretmenlik yaparken Yunan işgaliyle karşılaştı; yanında iki kızıyla Türk ordusuna katıldı; askerlere mintan, çorap dikerek Polatlı'ya kadar geldi. Yunanlılar çekilince Söğüt'e döndü. İki kızını öğretmen okullarına verdi. Kemeraltı esnafının
Kitabın Özellikleri
Boyut:
13.50x19.50
Sayfa Sayısı:
304
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014
Kapak Türü:
İnce Kapak
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategoriler:
Bu kitabın konusu olan Türkiye'de öğretmen, daima emeği ile geçinen bir insandı; sonraları icat edilen bir ifade ile "beyaz yakalı emekçi" idi. Başlangıçta kendisini emekçi olarak nitelendirmezdi; devlet memuruydu ve meslek sahibiydi. Daha da önemlisi ona, ayrıca, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli kimliği ile Cumhuriyet'i muhafaza edecek öncü kadroların içinde yer alma görevi verilmişti. Bu nedenle anneler, babalar çocuklarını ona, "eti senin, kemiği benim…" diye emanet ederlerdi. Doksan yıl geçti. Araya sermayenin sınırsız tahakkümü, piyasalaşma, ticarileşme, özel okullar, dershaneler girdi. Hâlâ emekçidir; ancak, konumu değişmektedir. Aynı işleri yaparken bile, meslek sahibi olma özelliğini yitirmektedir; zira, meslekî nitelikleri (emeği) metalaşmaya, neredeyse sıradan "işgücü" olmaya başlamaktadır.
Veliler, çocuklarının okuması için (devlet okulları dahil) artan oranlarda bedel ödemeye başlamıştır. Kendilerini kamu hizmetinden yararlanan yurttaşlar olarak değil, okul yöneticilerinin, patronlarının müşterileri olarak algılayanlar artmıştır. Arada kalan öğretmenin saygınlığı onarılamayacak boyutlarda aşınmıştır. Veliler, bir telefon (Alo 147) şikâyeti ile öğretmenlerin geleceklerini karartabilmektedir. Öğrencilerin "günaydın öğretmenim" hitabı, geçmişten bir hoş seda olarak anılmaktadır. Velilerin "müşterileşmesi" ile eş-zamanlı olarak, devlet okullarına (hastaneler ile birlikte) "kapitalist işletme" zihniyeti de aşılanmaya başladı. Kadrolu öğretmenlere performans uygulamaları, sicil amirini fiili işveren konumuna dönüştürdü. Ancak, emeğin tam anlamıyla disiplin altına alınması için, işgücü piyasası tamamen esnekleşmeli; emekçilerin rekabeti yaygınlaşmalıydı. Sözleşmeli/ücretli altmış bin, ataması yapılmayan üç yüz bin öğretmen, yıllık sözleşmelerle çalışan sayısı belirsiz özel okul öğretmeni, asgari ücret dahi ödenmeyen stajyerler ve nihayet elli bini aşkın dershane öğretmeni… Tümüyle güvencesiz bir emek ordusunun oluşumu; yani proleterleşme…
Elbette, proleterleşme çalışma koşullarına, ücretlere de yansıyacaktır. Dershane öğretmenleri için yirmi dakikalık öğle molası dışında on iki saate ulaşan mesai söz konusudur. Kimi sözleşmeler, dershane için tanesi üç-dört liradan 400 soru hazırlama yükümlülüğü içermekte; soruların hazırlanmaması halinde bu bedel aylıktan kesilmektedir. "Parça başına ücret", böylece, arka kapıdan eğitim sistemine girmiştir. Herhalde bu nedenle dershane emekçileri kendilerini "öğretmen" olarak değil, "dershaneci" olarak adlandırmaktadır. Öğretmeni, "aydından ameleye dönüştürme" süreci, böylece en zayıf halkadan başlamış olmaktadır. Orkun Saip Durmaz, Türkiye'de Öğretmen Olmak 'ta bunları ve çok daha fazlasını anlatıyor; çözümlüyor. Ancak, incelemesini, aynı derecede önemli bir şey yaparak başlatıyor: Öğretmenlerin proleterleşme sürecinin kavranması için gereken kuramsal alt-yapıyı tartışıyor; sunuyor.
Kuramsal bir tartışma, "öğretmen kimdir?" sorusuna ışık tutmak için gerekli görülmektedir. Durmaz, yanıtı, toplumsal sınıflar alanı içinde aramakta ve bu arayışa tarihsel maddeci yaklaşımın ışık tutacağını düşünmektedir. Öğretmenler toplumsal sınıflar çerçevesi içine yerleştirildiğinde yukarıdaki soru yanıtlanmış olacaktır. Kitabın ilk üç bölümü bu incelemeyi oluşturmaktadır. Kuramsal tartışmalar, okuru, adım adım soyuttan somuta yaklaştırmaktadır. Bu gezinti boyunca, beyaz yakalı katmanlar, profesyonelleşme ve orta sınıflar; yabancılaşma ve öğretmenlerin konumu; neo-liberalizmin eğitimde yarattığı dönüşümler gibi önemli duraklardan geçilmektedir.
Bu gezintinin sonlarına doğru, IV. Bölümü'n ikinci yarısında Orkun Saip Durmaz Türkiye'de öğretmenlere geliyor ve yukarıda kısaca örneklerini verdiğim bir dizi olguyu anlatarak, çözümleyerek, eleştirerek çalışmasını noktalıyor. Bu kitap beni de özel olarak ilgilendirdi. Anneannem Söğüt'te öğretmenlik yaparken Yunan işgaliyle karşılaştı; yanında iki kızıyla Türk ordusuna katıldı; askerlere mintan, çorap dikerek Polatlı'ya kadar geldi. Yunanlılar çekilince Söğüt'e döndü. İki kızını öğretmen okullarına verdi. Kemeraltı esnafının
Axess Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 87,50 | 175,00 |
3 | 62,42 | 187,25 |
4 | - | - |
6 | 32,38 | 194,25 |
9 | 22,26 | 200,38 |
QNB Finansbank Kartları
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 87,50 | 175,00 |
3 | 64,58 | 193,73 |
4 | - | - |
6 | 32,08 | 192,50 |
9 | 22,26 | 200,38 |
Ziraat Bankkart Combo
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 87,50 | 175,00 |
3 | 62,42 | 187,25 |
4 | - | - |
6 | 32,08 | 192,50 |
9 | 22,26 | 200,38 |
Bonus Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 87,50 | 175,00 |
3 | 62,42 | 187,25 |
4 | - | - |
6 | 32,23 | 193,38 |
9 | 22,26 | 200,38 |
Paraf Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 87,50 | 175,00 |
3 | 62,42 | 187,25 |
4 | 47,69 | 190,75 |
6 | 32,08 | 192,50 |
9 | 22,26 | 200,38 |
Maximum Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 87,50 | 175,00 |
3 | 62,42 | 187,25 |
4 | - | - |
6 | 32,08 | 192,50 |
9 | 22,26 | 200,38 |
World Card - 100 TL ve üzerine + 3 taksit
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 175,00 | 175,00 |
2 | 87,50 | 175,00 |
3 | 62,42 | 187,25 |
4 | - | - |
6 | 32,08 | 192,50 |
9 | 22,36 | 201,25 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.