Kısa Dalga
Bizim insanımızı, bizden biri olarak, güçlü kalemiyle ve kendine has mizahî üslubuyla yüzünüzü güldürerek, akıcı anlatımıyla sizi sürükleyerek aktaran yazar, farklı bakış açılarıyla da hayata yeni pencereler açacak hikâyelere kapı aralıyor.
Türk hikâyeciliğine yeni bir soluk getiren Musa Dinç; elinizden bir an olsun bırakamayacağınız, hem güldüren hem düşündüren öyküleri okurlarına sunuyor.
Gündelik hayatın sıradan olaylarını sanki ilk kez başımıza geliyormuş gibi sıra dışı ama aynı zamanda yüreğimizden geçenleri söyler gibi olağan bir şekilde anlatan yazarın, kimi zaman kaybolan bir cüzdanın, kimi zaman hastanede sıra bekleyen bir insanın hayat yolculuğunu ele aldığı hikâyeleri bir solukta okuyacaksınız.
“Rahmetli babam çok sigara içerdi, bırak içmeyi, tiryakisiydi âdeta. Kışa girmeden önce millet nasıl yakıt yakacak derdine girer ise babam da tütün tedarikine öyle girerdi, en azından iki sandık kaçak tütünü evde stok ederdi.
Evimizin misafir odasındaki şark motifli halının üzerinde, un çuvalından bozma beyaz bir bez örtü üzerine serer, sandıktaki kaçak tütünü ince tabaka hâlinde yayardı, sonra ağzına aldığı suyla yanaklarını Zurnacı Mestan gibi şişirip, ağzını büzerek yağmurlama şeklinde, serili tütünün üzerine serperdi. Belli bir zaman sonra kurumuş olan tütünü avuçladığı gibi gümüş tabakasına doldurup kuş tüyü hafifliğindeki sigara kâğıtlarından da kendine birkaç tane sigara sardıktan sonra bir tanesini ateşler, bir diğerini de kulağının arkasına yerleştirirdi. Koltuğa iyice gömülüp ayağını da üst üste attıktan sonra keyfine diyecek yoktu. ‘Kısa dalga!' derdi.”
(Tanıtım Bülteninden)
Bizim insanımızı, bizden biri olarak, güçlü kalemiyle ve kendine has mizahî üslubuyla yüzünüzü güldürerek, akıcı anlatımıyla sizi sürükleyerek aktaran yazar, farklı bakış açılarıyla da hayata yeni pencereler açacak hikâyelere kapı aralıyor.
Türk hikâyeciliğine yeni bir soluk getiren Musa Dinç; elinizden bir an olsun bırakamayacağınız, hem güldüren hem düşündüren öyküleri okurlarına sunuyor.
Gündelik hayatın sıradan olaylarını sanki ilk kez başımıza geliyormuş gibi sıra dışı ama aynı zamanda yüreğimizden geçenleri söyler gibi olağan bir şekilde anlatan yazarın, kimi zaman kaybolan bir cüzdanın, kimi zaman hastanede sıra bekleyen bir insanın hayat yolculuğunu ele aldığı hikâyeleri bir solukta okuyacaksınız.
“Rahmetli babam çok sigara içerdi, bırak içmeyi, tiryakisiydi âdeta. Kışa girmeden önce millet nasıl yakıt yakacak derdine girer ise babam da tütün tedarikine öyle girerdi, en azından iki sandık kaçak tütünü evde stok ederdi.
Evimizin misafir odasındaki şark motifli halının üzerinde, un çuvalından bozma beyaz bir bez örtü üzerine serer, sandıktaki kaçak tütünü ince tabaka hâlinde yayardı, sonra ağzına aldığı suyla yanaklarını Zurnacı Mestan gibi şişirip, ağzını büzerek yağmurlama şeklinde, serili tütünün üzerine serperdi. Belli bir zaman sonra kurumuş olan tütünü avuçladığı gibi gümüş tabakasına doldurup kuş tüyü hafifliğindeki sigara kâğıtlarından da kendine birkaç tane sigara sardıktan sonra bir tanesini ateşler, bir diğerini de kulağının arkasına yerleştirirdi. Koltuğa iyice gömülüp ayağını da üst üste attıktan sonra keyfine diyecek yoktu. ‘Kısa dalga!' derdi.”
(Tanıtım Bülteninden)