Kış
“…Hayal bile yok içinde. Bomboş. Tıntın. Karanlık nemli duvarlar çevreliyor yalnızlığını. Tek tutkusu, midesine girecek herhangi bir şeyin taze ve temiz kokusu . Onu bu hayatta başını hatırlayamadığı kadar uzun zamandır heyecanlandıran yegâne şey bu. Geçmişte kim olduğunu sezdiren eşsiz bir doyum. İnsan eli ile yapılmış, lezzetli, sıcak bir şeye büyüttüğü açlık. Çöp torbalarından sıyrılıp alınmamış. Artıkların iğrenç kokularıyla harmanlanmamış, içten içe zavallılığını ona duyurmamış. Kalbinin köşesine pençe atmamış bir şey…”
İnsanı yazıyor Işıl AKSOY: Yalnızlıkları, hayalleri, coşkuları, acıları, kaybedişleri, iç çatışmaları ve tüm yoksunlukları. Bakışlar atıyor kişilere ve derinlemesine büyütüyor içine kuruldukları anı, olduğu gibi kabul ederek “insan”ı.
“…Az demli çay renginde gün. Saatsiz. Binlerce küçük yağmur damlasının arasında ve içinde. Islak ve sıcak. Turuncu bir küreden bakıyor toprağa yakın uçarken dünyaya. Bir ucu denize açılan, öğle uykusu huzurundaki sokaklarda. Dizlerini büküp sağ ayağıyla iteleyerek havayı yukarı çıktığında simli bir griye bürünüyor derya. Bu kadar yüksekten harika, bir o kadar da saçma görünüyor aşağıda olanlar. Artık insan değil Ahu. Kendine hayran bir mucize, göğün tahtında…”
(Tanıtım Bülteninden)
“…Hayal bile yok içinde. Bomboş. Tıntın. Karanlık nemli duvarlar çevreliyor yalnızlığını. Tek tutkusu, midesine girecek herhangi bir şeyin taze ve temiz kokusu . Onu bu hayatta başını hatırlayamadığı kadar uzun zamandır heyecanlandıran yegâne şey bu. Geçmişte kim olduğunu sezdiren eşsiz bir doyum. İnsan eli ile yapılmış, lezzetli, sıcak bir şeye büyüttüğü açlık. Çöp torbalarından sıyrılıp alınmamış. Artıkların iğrenç kokularıyla harmanlanmamış, içten içe zavallılığını ona duyurmamış. Kalbinin köşesine pençe atmamış bir şey…”
İnsanı yazıyor Işıl AKSOY: Yalnızlıkları, hayalleri, coşkuları, acıları, kaybedişleri, iç çatışmaları ve tüm yoksunlukları. Bakışlar atıyor kişilere ve derinlemesine büyütüyor içine kuruldukları anı, olduğu gibi kabul ederek “insan”ı.
“…Az demli çay renginde gün. Saatsiz. Binlerce küçük yağmur damlasının arasında ve içinde. Islak ve sıcak. Turuncu bir küreden bakıyor toprağa yakın uçarken dünyaya. Bir ucu denize açılan, öğle uykusu huzurundaki sokaklarda. Dizlerini büküp sağ ayağıyla iteleyerek havayı yukarı çıktığında simli bir griye bürünüyor derya. Bu kadar yüksekten harika, bir o kadar da saçma görünüyor aşağıda olanlar. Artık insan değil Ahu. Kendine hayran bir mucize, göğün tahtında…”
(Tanıtım Bülteninden)