Anlaşılır Tuhaflık
Yabancı bir kadın, sahipsiz bir çocuk ve kaçak bir adamın –bir katil mi demeli yoksa?– anlaşılır ve tuhaf hikâyesi: Anlaşılır Tuhaflık.
“Bunlar niye oldu?” dediği hadiselerle örülü bir yaşam zincirine sahip olan İbrahim, sürekli bu soru çemberinin etrafında dönüp dolaşırken, kaçmak için bir fırsatla karşılaşır ve bu fırsatı değerlendirir; fakat sonra, kaçarak bir ölümden kurtulduğunu düşünürken, aslında başka bir ölüme doğru yol aldığının farkına varır. Ölümden ölüme koşmaktır onunki.
Hüseyin Yıldırım, ikinci kitabı Anlaşılır Tuhaflık'ta, bir mesele olarak ait olamamanın, kimliksizliğin, kimsesizliğin peşine düşüyor. Siyah bir çocuk odağında “yabancılık” kavramı üzerine inşa ediyor romanını. Bir tarafta bu çocuğun hikâyesi var olurken, diğer tarafta romanın anlatıcısı ve başkişisinin başına –peş peşe ve ısrarla– gelenler temel kurguyu oluşturuyor. Karşıtların birliğinden, gerçek ve ironinin iç içeliğinden beslenen anlatım, romana kuvvetini veriyor.
“Otobüs Boğaz'dan geçerken neredeyse kitabı yarılamıştım ama içindeki bir cümleye takılıp kaldığımı hatırlıyorum: ‘Nüfus cüzdanımı kaybettim, ben de sürekli pasaportla dolaşmaya başladım...' Sonunu merak etmeme rağmen benim için kitap orada bitmişti. Aslında yaşadıklarımın özeti bu cümleydi işte. Durumum aynı böyle, yabancılık çekmiyordum ama büyüdüğüm şehirde kimliksiz hissediyordum kendimi. Aklımdan hiçbir zaman kaçmak geçmedi, ancak gitmek için meğer her an hazırmışım.
(Tanıtım Bülteninden)
Yabancı bir kadın, sahipsiz bir çocuk ve kaçak bir adamın –bir katil mi demeli yoksa?– anlaşılır ve tuhaf hikâyesi: Anlaşılır Tuhaflık.
“Bunlar niye oldu?” dediği hadiselerle örülü bir yaşam zincirine sahip olan İbrahim, sürekli bu soru çemberinin etrafında dönüp dolaşırken, kaçmak için bir fırsatla karşılaşır ve bu fırsatı değerlendirir; fakat sonra, kaçarak bir ölümden kurtulduğunu düşünürken, aslında başka bir ölüme doğru yol aldığının farkına varır. Ölümden ölüme koşmaktır onunki.
Hüseyin Yıldırım, ikinci kitabı Anlaşılır Tuhaflık'ta, bir mesele olarak ait olamamanın, kimliksizliğin, kimsesizliğin peşine düşüyor. Siyah bir çocuk odağında “yabancılık” kavramı üzerine inşa ediyor romanını. Bir tarafta bu çocuğun hikâyesi var olurken, diğer tarafta romanın anlatıcısı ve başkişisinin başına –peş peşe ve ısrarla– gelenler temel kurguyu oluşturuyor. Karşıtların birliğinden, gerçek ve ironinin iç içeliğinden beslenen anlatım, romana kuvvetini veriyor.
“Otobüs Boğaz'dan geçerken neredeyse kitabı yarılamıştım ama içindeki bir cümleye takılıp kaldığımı hatırlıyorum: ‘Nüfus cüzdanımı kaybettim, ben de sürekli pasaportla dolaşmaya başladım...' Sonunu merak etmeme rağmen benim için kitap orada bitmişti. Aslında yaşadıklarımın özeti bu cümleydi işte. Durumum aynı böyle, yabancılık çekmiyordum ama büyüdüğüm şehirde kimliksiz hissediyordum kendimi. Aklımdan hiçbir zaman kaçmak geçmedi, ancak gitmek için meğer her an hazırmışım.
(Tanıtım Bülteninden)