Velilerle Şahlanan Osmanlı - 3 (Ciltli)
Daha dün gibiydi Osman Bey'in devlet olması, daha dün gibiydi çınarın dallarını göklere uzatması. Daha dün gibiydi İstanbul'un fethi, Allah Allah diyen yeniçerilerin Viyana'ya ilerlemesi. Daha dün gibiydi sadece bir valiyle Balkanları, Arap Topraklarını yöneten, huzur veren Osmanlı Sistemi.
Bu çınarın kökleri medrese-tekke-camii'den gelen manevi sularla kuvvet buluyordu. Medresenin-Tekke'nin değeri, faaliyetleri azaldıkça Osmanlı Çınarı gürlüğünü kaybetmeye ve kökleri kurtlanmaya başladı. Bu kurtlar sinsi sinsi kökleri yedikçe can damarları kurudu.
Bir zamanlar kasırgalara meydan okuyan Ulu Çınar, artık hafif bir rüzgarla eğilip kalkıyordu. Kurtlar, artık hem gizlice kökleri, hemde aşikâr olarak çınarın yapraklarını yiyordu.
Derken 1922 yılının sonbaharında bir daha açmamak üzere yapraklarını döktü ve koskoca Çınar devrildi. Koca çınarın gölgesinde nimetlenenler açıkta kaldı. Koca çınara dayananlar sahipsiz kaldı. Aradan yüzyıl geçti, fakat tuttukları dalı kesenler, hala tutunacak samimi bir dal bulamadılar. Dışardan İngilizler, içeriden İngiliz kafalı zihniyetler, çınarı mahvettiler
Sonra bu koca çınardan bir filiz çıktı; adı Türkiye oldu, garip gönüllere sevinç oldu, dertlere derman oldu. Şu an en önemli vazifemiz biricik filizi büyütüp tekrar dalları göklere açılan Koca Çınar haline getirmek. Acilen medrese ve tekkeden gelen can suyu ile filizi sulamak.
Can suyu olan medrese ve tekkelerin değerini anlamak, ancak milli tarihimizi okumak ve okutmakla mümkündür. Ne mutlu can suyuna memba olanlara. İşte bu kitapta, ölüm acısı çeken OSMANLI'yı ve doğuş sancısı çeken TÜRKİYE'yi bulacaksınız.
Ne şereftir, "Ben Osmanlı torunuyum, Türkiye çocuğuyum” diyebilenlere...
(Tanıtım Bülteninden)
Daha dün gibiydi Osman Bey'in devlet olması, daha dün gibiydi çınarın dallarını göklere uzatması. Daha dün gibiydi İstanbul'un fethi, Allah Allah diyen yeniçerilerin Viyana'ya ilerlemesi. Daha dün gibiydi sadece bir valiyle Balkanları, Arap Topraklarını yöneten, huzur veren Osmanlı Sistemi.
Bu çınarın kökleri medrese-tekke-camii'den gelen manevi sularla kuvvet buluyordu. Medresenin-Tekke'nin değeri, faaliyetleri azaldıkça Osmanlı Çınarı gürlüğünü kaybetmeye ve kökleri kurtlanmaya başladı. Bu kurtlar sinsi sinsi kökleri yedikçe can damarları kurudu.
Bir zamanlar kasırgalara meydan okuyan Ulu Çınar, artık hafif bir rüzgarla eğilip kalkıyordu. Kurtlar, artık hem gizlice kökleri, hemde aşikâr olarak çınarın yapraklarını yiyordu.
Derken 1922 yılının sonbaharında bir daha açmamak üzere yapraklarını döktü ve koskoca Çınar devrildi. Koca çınarın gölgesinde nimetlenenler açıkta kaldı. Koca çınara dayananlar sahipsiz kaldı. Aradan yüzyıl geçti, fakat tuttukları dalı kesenler, hala tutunacak samimi bir dal bulamadılar. Dışardan İngilizler, içeriden İngiliz kafalı zihniyetler, çınarı mahvettiler
Sonra bu koca çınardan bir filiz çıktı; adı Türkiye oldu, garip gönüllere sevinç oldu, dertlere derman oldu. Şu an en önemli vazifemiz biricik filizi büyütüp tekrar dalları göklere açılan Koca Çınar haline getirmek. Acilen medrese ve tekkeden gelen can suyu ile filizi sulamak.
Can suyu olan medrese ve tekkelerin değerini anlamak, ancak milli tarihimizi okumak ve okutmakla mümkündür. Ne mutlu can suyuna memba olanlara. İşte bu kitapta, ölüm acısı çeken OSMANLI'yı ve doğuş sancısı çeken TÜRKİYE'yi bulacaksınız.
Ne şereftir, "Ben Osmanlı torunuyum, Türkiye çocuğuyum” diyebilenlere...
(Tanıtım Bülteninden)