Zaman'ı Geçerken
Öykünün öyküsü: Zaman'ı GeçerkenBir süredir bu platform üzerinden düşüncelerimi, kendi kendime ise hislerimi yazıyorum. “Yazar da bir marka mıdır?” isimli denememde ise, Zaman'ı Geçerken isimli dosyamı paylaşmayı...
9786256423343
1265153
https://www.kitapzen.com/elif-doganay/zamani-gecerken.htm
Zaman'ı Geçerken
284.20
Öykünün öyküsü: Zaman'ı Geçerken
Bir süredir bu platform üzerinden düşüncelerimi, kendi kendime ise hislerimi yazıyorum. “Yazar da bir marka mıdır?” isimli denememde ise, Zaman'ı Geçerken isimli dosyamı paylaşmayı düşündüğümden; ancak bir referans noktası, marka değeri olmayan bir yazarın eser yayınlamasının ne kadar zor olduğundan bahsetmiştim.
Zaman'ı Geçerken yayınlandı. Bu denemeyle de yayınlanma hikayesini anlatmayı deneyeceğim.
Çocukken en büyük hayalim bir kitabım olmasıydı. Dolayısıyla hep bir şeyler yazıp durdum. Henüz yazmayı bilmiyorken bile, uydurduğum şeyleri anneme yazdırıyordum. Masallar, mesajlar, şiirler, denemeler, ödevler, research proposol'ları, niyet mektupları, proje brief'leri…
Ne yapıyor olursam olayım, hep bir şeyler yazıyordum. Yani aslında kendimle konuşuyordum.
Okumak, özellikle kendine karşı bir nebze dürüst olabilen birini okumak sohbet etmek demek benim için. Kendi hızımda birini tanımak, yalnızca yazılı metni değil, metni bir araya getiren unsurları da okumaya çalışmak.
Yazmak ise kendimi okumak demek. Kendime dönüp bakmak, burada ne demek istemişim, neden böyle hissetmişim diye düşünmek demek.
Dolayısıyla drive dosyam farklı başlıkta dosyalarla dolu. Araştırmak istediğim fikirler, okuduğum şeylerden notlar, derinleşmek istediğim konularda ilk aklıma gelenler, hiç düşünmeden ve araştırmadan akışında yazdığım şeyler…
Özellikle zor dönemlerimde akışında yazdığım şeyler artıyor, yalnız kalmakta zorlandığım zamanlar yazarak kendimle daha çok konuşuyorum. Böyle bir dönemde yazdığım dosyaya ise “Zaman'ı Geçerken” başlığını atmıştım. Hayatımda zamanın bir türlü geçmediğini hissettiğim bir dönemde, sanırım zamanı ben geçmek istiyordum. Yazarak bulunduğum andan uzaklaşmak, kendi kendime arkadaşlık ederek daha zamansız hissetmek…
Bu dosyanın kapandığıını, yeni bir şeyler yazabilmeye geçebileceğimi sonu yazdığımda anladım. Sonu dediğime bakmayın, kitabın sonu bana ortalarda bir yerlerde gelmişti. Sürekli aynı şeyi yazarak, lafı dolandırarak neyi ertelediğimi bu son ortaya çıktığında fark ettim. Ne yazdığımı bile ancak sonu yazınca anladım: Bir yüzleşme öyküsü.
Spoiler Alert
Sanırım ne yazdığımı anlayınca değil de, bunun kimle yüzleşme olduğunu anlayınca bu dosya zihnimde tamamlanmış oldu. Kayıpla yüzleşmeye çalıştığımı zannederken kendimle yüzleştiğimi fark edince yani. Kendi zihnimin, kendi zamanımın dışına çıkmaya çalıştığımı zannederken, yalnızca bu ikisini keşfetmekte olduğumu görünce.
Bu yüzden bu kitabın sonu, hatta tamamı Elif'ten Elif'e bir mektup aslında.
Öyleyse neden bu dosya bir kitaba dönüştü?
Bilim ve edebiyat arasındaki en temel fark birinin maddeyi, diğerinin insanı ele alması olsa gerek. Bu nedenle dışsal olay örgüleri yerine, içsel gelgitleri takip etmek benim için okumayı sohbet etme haline dönüştüren şey. En bireysel, en içten ve bize özgü hissettiren şey de bu yüzden genelde en evrensel deneyim anlatısı oluyor aslında. Olay ne kadar mikro ve yerel ise, deneyim o kadar evrenselleşiyor.
Benim kendi hislerimi evrensel şekilde anlatmış olmaya dair bir iddiam yok. Aksine, yazdıklarımın kendime bir mektup olduğunu, unutmak isteyeceğim bir zamanı ironik bir şekilde kayda geçtiğimi düşünüyordum.
Ta ki yazdıklarım başka bir Elif'e ulaşana kadar. Elif'in Elif'le yüzleşmesini yazarken, böyle bir şey yaşayacağımı hayal bile edemezdim.
Çok sevdiğim arkadaşım ve piyano öğretmenim aracılığıyla dosyamı başka bir Elif daha okudu: Elif Doruk. Elif, benim için bir ilham kaynağı, kendi yayınevi olan bir girişimci.
Zaman'ı Geçerken'de Elif'in Elif'le karşılaşmasını yazdığımda, aynı zamanda Elif Doruk'la karşılaşma sahnemi yazdığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Elif ile ilk konuştuğum anda, bu ilk kitap yolculuğuna onunla çıkmak istediğimi anladım.
Yazmak bireysel bir eylem, yayınlamak ise bir takım işi
Kitabımla ilgili ilk metnimi madem Linkedin'de yazıyorum, bu platforma yönelik bir başlık da atmasam olmaz.<
Bir süredir bu platform üzerinden düşüncelerimi, kendi kendime ise hislerimi yazıyorum. “Yazar da bir marka mıdır?” isimli denememde ise, Zaman'ı Geçerken isimli dosyamı paylaşmayı düşündüğümden; ancak bir referans noktası, marka değeri olmayan bir yazarın eser yayınlamasının ne kadar zor olduğundan bahsetmiştim.
Zaman'ı Geçerken yayınlandı. Bu denemeyle de yayınlanma hikayesini anlatmayı deneyeceğim.
Çocukken en büyük hayalim bir kitabım olmasıydı. Dolayısıyla hep bir şeyler yazıp durdum. Henüz yazmayı bilmiyorken bile, uydurduğum şeyleri anneme yazdırıyordum. Masallar, mesajlar, şiirler, denemeler, ödevler, research proposol'ları, niyet mektupları, proje brief'leri…
Ne yapıyor olursam olayım, hep bir şeyler yazıyordum. Yani aslında kendimle konuşuyordum.
Okumak, özellikle kendine karşı bir nebze dürüst olabilen birini okumak sohbet etmek demek benim için. Kendi hızımda birini tanımak, yalnızca yazılı metni değil, metni bir araya getiren unsurları da okumaya çalışmak.
Yazmak ise kendimi okumak demek. Kendime dönüp bakmak, burada ne demek istemişim, neden böyle hissetmişim diye düşünmek demek.
Dolayısıyla drive dosyam farklı başlıkta dosyalarla dolu. Araştırmak istediğim fikirler, okuduğum şeylerden notlar, derinleşmek istediğim konularda ilk aklıma gelenler, hiç düşünmeden ve araştırmadan akışında yazdığım şeyler…
Özellikle zor dönemlerimde akışında yazdığım şeyler artıyor, yalnız kalmakta zorlandığım zamanlar yazarak kendimle daha çok konuşuyorum. Böyle bir dönemde yazdığım dosyaya ise “Zaman'ı Geçerken” başlığını atmıştım. Hayatımda zamanın bir türlü geçmediğini hissettiğim bir dönemde, sanırım zamanı ben geçmek istiyordum. Yazarak bulunduğum andan uzaklaşmak, kendi kendime arkadaşlık ederek daha zamansız hissetmek…
Bu dosyanın kapandığıını, yeni bir şeyler yazabilmeye geçebileceğimi sonu yazdığımda anladım. Sonu dediğime bakmayın, kitabın sonu bana ortalarda bir yerlerde gelmişti. Sürekli aynı şeyi yazarak, lafı dolandırarak neyi ertelediğimi bu son ortaya çıktığında fark ettim. Ne yazdığımı bile ancak sonu yazınca anladım: Bir yüzleşme öyküsü.
Spoiler Alert
Sanırım ne yazdığımı anlayınca değil de, bunun kimle yüzleşme olduğunu anlayınca bu dosya zihnimde tamamlanmış oldu. Kayıpla yüzleşmeye çalıştığımı zannederken kendimle yüzleştiğimi fark edince yani. Kendi zihnimin, kendi zamanımın dışına çıkmaya çalıştığımı zannederken, yalnızca bu ikisini keşfetmekte olduğumu görünce.
Bu yüzden bu kitabın sonu, hatta tamamı Elif'ten Elif'e bir mektup aslında.
Öyleyse neden bu dosya bir kitaba dönüştü?
Bilim ve edebiyat arasındaki en temel fark birinin maddeyi, diğerinin insanı ele alması olsa gerek. Bu nedenle dışsal olay örgüleri yerine, içsel gelgitleri takip etmek benim için okumayı sohbet etme haline dönüştüren şey. En bireysel, en içten ve bize özgü hissettiren şey de bu yüzden genelde en evrensel deneyim anlatısı oluyor aslında. Olay ne kadar mikro ve yerel ise, deneyim o kadar evrenselleşiyor.
Benim kendi hislerimi evrensel şekilde anlatmış olmaya dair bir iddiam yok. Aksine, yazdıklarımın kendime bir mektup olduğunu, unutmak isteyeceğim bir zamanı ironik bir şekilde kayda geçtiğimi düşünüyordum.
Ta ki yazdıklarım başka bir Elif'e ulaşana kadar. Elif'in Elif'le yüzleşmesini yazarken, böyle bir şey yaşayacağımı hayal bile edemezdim.
Çok sevdiğim arkadaşım ve piyano öğretmenim aracılığıyla dosyamı başka bir Elif daha okudu: Elif Doruk. Elif, benim için bir ilham kaynağı, kendi yayınevi olan bir girişimci.
Zaman'ı Geçerken'de Elif'in Elif'le karşılaşmasını yazdığımda, aynı zamanda Elif Doruk'la karşılaşma sahnemi yazdığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Elif ile ilk konuştuğum anda, bu ilk kitap yolculuğuna onunla çıkmak istediğimi anladım.
Yazmak bireysel bir eylem, yayınlamak ise bir takım işi
Kitabımla ilgili ilk metnimi madem Linkedin'de yazıyorum, bu platforma yönelik bir başlık da atmasam olmaz.<
Kitabın Özellikleri
Hamur Tipi:
2. Hamur
Boyut:
13,5 x 21
Sayfa Sayısı:
280
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023
Kapak Türü:
İnce Kapak
Dili:
Türkçe
Kategoriler:
Öykünün öyküsü: Zaman'ı Geçerken
Bir süredir bu platform üzerinden düşüncelerimi, kendi kendime ise hislerimi yazıyorum. “Yazar da bir marka mıdır?” isimli denememde ise, Zaman'ı Geçerken isimli dosyamı paylaşmayı düşündüğümden; ancak bir referans noktası, marka değeri olmayan bir yazarın eser yayınlamasının ne kadar zor olduğundan bahsetmiştim.
Zaman'ı Geçerken yayınlandı. Bu denemeyle de yayınlanma hikayesini anlatmayı deneyeceğim.
Çocukken en büyük hayalim bir kitabım olmasıydı. Dolayısıyla hep bir şeyler yazıp durdum. Henüz yazmayı bilmiyorken bile, uydurduğum şeyleri anneme yazdırıyordum. Masallar, mesajlar, şiirler, denemeler, ödevler, research proposol'ları, niyet mektupları, proje brief'leri…
Ne yapıyor olursam olayım, hep bir şeyler yazıyordum. Yani aslında kendimle konuşuyordum.
Okumak, özellikle kendine karşı bir nebze dürüst olabilen birini okumak sohbet etmek demek benim için. Kendi hızımda birini tanımak, yalnızca yazılı metni değil, metni bir araya getiren unsurları da okumaya çalışmak.
Yazmak ise kendimi okumak demek. Kendime dönüp bakmak, burada ne demek istemişim, neden böyle hissetmişim diye düşünmek demek.
Dolayısıyla drive dosyam farklı başlıkta dosyalarla dolu. Araştırmak istediğim fikirler, okuduğum şeylerden notlar, derinleşmek istediğim konularda ilk aklıma gelenler, hiç düşünmeden ve araştırmadan akışında yazdığım şeyler…
Özellikle zor dönemlerimde akışında yazdığım şeyler artıyor, yalnız kalmakta zorlandığım zamanlar yazarak kendimle daha çok konuşuyorum. Böyle bir dönemde yazdığım dosyaya ise “Zaman'ı Geçerken” başlığını atmıştım. Hayatımda zamanın bir türlü geçmediğini hissettiğim bir dönemde, sanırım zamanı ben geçmek istiyordum. Yazarak bulunduğum andan uzaklaşmak, kendi kendime arkadaşlık ederek daha zamansız hissetmek…
Bu dosyanın kapandığıını, yeni bir şeyler yazabilmeye geçebileceğimi sonu yazdığımda anladım. Sonu dediğime bakmayın, kitabın sonu bana ortalarda bir yerlerde gelmişti. Sürekli aynı şeyi yazarak, lafı dolandırarak neyi ertelediğimi bu son ortaya çıktığında fark ettim. Ne yazdığımı bile ancak sonu yazınca anladım: Bir yüzleşme öyküsü.
Spoiler Alert
Sanırım ne yazdığımı anlayınca değil de, bunun kimle yüzleşme olduğunu anlayınca bu dosya zihnimde tamamlanmış oldu. Kayıpla yüzleşmeye çalıştığımı zannederken kendimle yüzleştiğimi fark edince yani. Kendi zihnimin, kendi zamanımın dışına çıkmaya çalıştığımı zannederken, yalnızca bu ikisini keşfetmekte olduğumu görünce.
Bu yüzden bu kitabın sonu, hatta tamamı Elif'ten Elif'e bir mektup aslında.
Öyleyse neden bu dosya bir kitaba dönüştü?
Bilim ve edebiyat arasındaki en temel fark birinin maddeyi, diğerinin insanı ele alması olsa gerek. Bu nedenle dışsal olay örgüleri yerine, içsel gelgitleri takip etmek benim için okumayı sohbet etme haline dönüştüren şey. En bireysel, en içten ve bize özgü hissettiren şey de bu yüzden genelde en evrensel deneyim anlatısı oluyor aslında. Olay ne kadar mikro ve yerel ise, deneyim o kadar evrenselleşiyor.
Benim kendi hislerimi evrensel şekilde anlatmış olmaya dair bir iddiam yok. Aksine, yazdıklarımın kendime bir mektup olduğunu, unutmak isteyeceğim bir zamanı ironik bir şekilde kayda geçtiğimi düşünüyordum.
Ta ki yazdıklarım başka bir Elif'e ulaşana kadar. Elif'in Elif'le yüzleşmesini yazarken, böyle bir şey yaşayacağımı hayal bile edemezdim.
Çok sevdiğim arkadaşım ve piyano öğretmenim aracılığıyla dosyamı başka bir Elif daha okudu: Elif Doruk. Elif, benim için bir ilham kaynağı, kendi yayınevi olan bir girişimci.
Zaman'ı Geçerken'de Elif'in Elif'le karşılaşmasını yazdığımda, aynı zamanda Elif Doruk'la karşılaşma sahnemi yazdığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Elif ile ilk konuştuğum anda, bu ilk kitap yolculuğuna onunla çıkmak istediğimi anladım.
Yazmak bireysel bir eylem, yayınlamak ise bir takım işi
Kitabımla ilgili ilk metnimi madem Linkedin'de yazıyorum, bu platforma yönelik bir başlık da atmasam olmaz.<
Bir süredir bu platform üzerinden düşüncelerimi, kendi kendime ise hislerimi yazıyorum. “Yazar da bir marka mıdır?” isimli denememde ise, Zaman'ı Geçerken isimli dosyamı paylaşmayı düşündüğümden; ancak bir referans noktası, marka değeri olmayan bir yazarın eser yayınlamasının ne kadar zor olduğundan bahsetmiştim.
Zaman'ı Geçerken yayınlandı. Bu denemeyle de yayınlanma hikayesini anlatmayı deneyeceğim.
Çocukken en büyük hayalim bir kitabım olmasıydı. Dolayısıyla hep bir şeyler yazıp durdum. Henüz yazmayı bilmiyorken bile, uydurduğum şeyleri anneme yazdırıyordum. Masallar, mesajlar, şiirler, denemeler, ödevler, research proposol'ları, niyet mektupları, proje brief'leri…
Ne yapıyor olursam olayım, hep bir şeyler yazıyordum. Yani aslında kendimle konuşuyordum.
Okumak, özellikle kendine karşı bir nebze dürüst olabilen birini okumak sohbet etmek demek benim için. Kendi hızımda birini tanımak, yalnızca yazılı metni değil, metni bir araya getiren unsurları da okumaya çalışmak.
Yazmak ise kendimi okumak demek. Kendime dönüp bakmak, burada ne demek istemişim, neden böyle hissetmişim diye düşünmek demek.
Dolayısıyla drive dosyam farklı başlıkta dosyalarla dolu. Araştırmak istediğim fikirler, okuduğum şeylerden notlar, derinleşmek istediğim konularda ilk aklıma gelenler, hiç düşünmeden ve araştırmadan akışında yazdığım şeyler…
Özellikle zor dönemlerimde akışında yazdığım şeyler artıyor, yalnız kalmakta zorlandığım zamanlar yazarak kendimle daha çok konuşuyorum. Böyle bir dönemde yazdığım dosyaya ise “Zaman'ı Geçerken” başlığını atmıştım. Hayatımda zamanın bir türlü geçmediğini hissettiğim bir dönemde, sanırım zamanı ben geçmek istiyordum. Yazarak bulunduğum andan uzaklaşmak, kendi kendime arkadaşlık ederek daha zamansız hissetmek…
Bu dosyanın kapandığıını, yeni bir şeyler yazabilmeye geçebileceğimi sonu yazdığımda anladım. Sonu dediğime bakmayın, kitabın sonu bana ortalarda bir yerlerde gelmişti. Sürekli aynı şeyi yazarak, lafı dolandırarak neyi ertelediğimi bu son ortaya çıktığında fark ettim. Ne yazdığımı bile ancak sonu yazınca anladım: Bir yüzleşme öyküsü.
Spoiler Alert
Sanırım ne yazdığımı anlayınca değil de, bunun kimle yüzleşme olduğunu anlayınca bu dosya zihnimde tamamlanmış oldu. Kayıpla yüzleşmeye çalıştığımı zannederken kendimle yüzleştiğimi fark edince yani. Kendi zihnimin, kendi zamanımın dışına çıkmaya çalıştığımı zannederken, yalnızca bu ikisini keşfetmekte olduğumu görünce.
Bu yüzden bu kitabın sonu, hatta tamamı Elif'ten Elif'e bir mektup aslında.
Öyleyse neden bu dosya bir kitaba dönüştü?
Bilim ve edebiyat arasındaki en temel fark birinin maddeyi, diğerinin insanı ele alması olsa gerek. Bu nedenle dışsal olay örgüleri yerine, içsel gelgitleri takip etmek benim için okumayı sohbet etme haline dönüştüren şey. En bireysel, en içten ve bize özgü hissettiren şey de bu yüzden genelde en evrensel deneyim anlatısı oluyor aslında. Olay ne kadar mikro ve yerel ise, deneyim o kadar evrenselleşiyor.
Benim kendi hislerimi evrensel şekilde anlatmış olmaya dair bir iddiam yok. Aksine, yazdıklarımın kendime bir mektup olduğunu, unutmak isteyeceğim bir zamanı ironik bir şekilde kayda geçtiğimi düşünüyordum.
Ta ki yazdıklarım başka bir Elif'e ulaşana kadar. Elif'in Elif'le yüzleşmesini yazarken, böyle bir şey yaşayacağımı hayal bile edemezdim.
Çok sevdiğim arkadaşım ve piyano öğretmenim aracılığıyla dosyamı başka bir Elif daha okudu: Elif Doruk. Elif, benim için bir ilham kaynağı, kendi yayınevi olan bir girişimci.
Zaman'ı Geçerken'de Elif'in Elif'le karşılaşmasını yazdığımda, aynı zamanda Elif Doruk'la karşılaşma sahnemi yazdığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Elif ile ilk konuştuğum anda, bu ilk kitap yolculuğuna onunla çıkmak istediğimi anladım.
Yazmak bireysel bir eylem, yayınlamak ise bir takım işi
Kitabımla ilgili ilk metnimi madem Linkedin'de yazıyorum, bu platforma yönelik bir başlık da atmasam olmaz.<
Axess Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 142,10 | 284,20 |
3 | 101,36 | 304,09 |
4 | - | - |
6 | 52,58 | 315,46 |
9 | 36,16 | 325,41 |
QNB Finansbank Kartları
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 142,10 | 284,20 |
3 | 104,87 | 314,61 |
4 | - | - |
6 | 52,10 | 312,62 |
9 | 36,16 | 325,41 |
Ziraat Bankkart Combo
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 142,10 | 284,20 |
3 | 101,36 | 304,09 |
4 | - | - |
6 | 52,10 | 312,62 |
9 | 36,16 | 325,41 |
Bonus Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 142,10 | 284,20 |
3 | 101,36 | 304,09 |
4 | - | - |
6 | 52,34 | 314,04 |
9 | 36,16 | 325,41 |
Paraf Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 142,10 | 284,20 |
3 | 101,36 | 304,09 |
4 | 77,44 | 309,78 |
6 | 52,10 | 312,62 |
9 | 36,16 | 325,41 |
Maximum Kartlar
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
1 | - | - |
2 | 142,10 | 284,20 |
3 | 101,36 | 304,09 |
4 | - | - |
6 | 52,10 | 312,62 |
9 | 36,16 | 325,41 |
World Card - 100 TL ve üzerine + 3 taksit
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 284,20 | 284,20 |
2 | 142,10 | 284,20 |
3 | 101,36 | 304,09 |
4 | - | - |
6 | 52,10 | 312,62 |
9 | 36,31 | 326,83 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.