Kökler ve Kanatlar
Yaralı yerlerinden birbirlerine kaynayanların hikâyesi…
Hemen her gün, her köşe başında karşımıza çıkan göçmen çocuklarından biri: Afra. Ayrıcalıklı hayatı öngöremediği bir kazayla darmadağın olan, yaralı bir kadın: Ayfer.
Taksim'de patlayan bir bomba kaderlerini birbirine bağlamakla kalmıyor, onları Akdeniz'in ötesine uzanan bir maceraya da sürüklüyor. Ece Karaağaç, bugün sayısı on sekiz bini aşan kayıp mülteci çocuklardan birinin peşinde, anneliği ve göçmenliğin görünmeyen yüzünü masaya yatırıyor. Kökler ve Kanatlar'ı okurken kendinizi sevginin binbir hâlini, gittiği her yere yabancı olmanın dayanılmaz ağırlığını ve görünenin arkasını düşünürken bulacaksınız.
"Ötekinin hikâyesini anlatırken karşımızda duran en tehlikeli tuzak, onu yüceltmek ya da üstten bir bakışla merhametin konusu haline getirmektir. Kökler ve Kanatlar, 'öteki'nin dünyasını içeriden görmeyi başarabilen az sayıdaki eserden biri. Yarayı deşerken yeni bir yara açmamayı başarabilen sarsıcı bir roman. Akıcı ve sürükleyici..."
İsmail Güzelsoy
"Bir bomba, bir kadın, bir çocuk ve kader birliği...Ece Karaağaç, Kökler ve Kanatlar ile okuru, yakın tarihin karanlık olaylarından umuda doğru bir yolculuğa çıkarıyor."
Elçin Poyrazlar
"Mültecilik, aşk ve bir ölüm yolculuğu… Ece Karaağaç romanının ilk satırlarından başlayarak bizi nefes kesen bir hikayenin içine alıyor."
Mario Levi
Tadımlık
"Dakikalarca bu küçük kızda Selin'den bir iz aradım. Evet, tüm çocuklar özünde birbirine benziyor ve çocuk olmanın o kapsayıcı çatısı altında buluşuyorlardı ama davranışlarına sızan küçücük ayrıntılar birbirinden tamamen farklı kılıyordu onları. Evet, bu çocuk Selin değildi. Bunu düşündükçe beynimin kıvrımları arasına cam kırıkları serpiliyordu sanki, beynimin her yanına küçük küçük kıymıklar batıyordu. Bu çocuğun yerinde Selin'in olması için kalan ömrümü bir çırpıda feda etmeye hazırdım. Ama... Bu da bir çocuktu işte! Evde yine bir çocuk vardı; etrafta koşuşan, gülen, oyuncaklarıyla oynayan bir çocuk. Bu fikir nicedir soğuk olan kalbimi ısıtıyor, kalbimin usul usul da olsa tekrar atmaya başladığını hissediyordum.
Aklım bu çocuğa fazla alışmamamı söylüyordu, kalbim bambaşka şeyler. Bense henüz hangisini dinleyeceğime karar verememiştim. Çünkü yalnızca aklımla kalbim arasında bir savaş değildi bu. Kalbimin kendine karşı verdiği bir savaştı aynı zamanda."
(Tanıtım Bülteninden)
Yaralı yerlerinden birbirlerine kaynayanların hikâyesi…
Hemen her gün, her köşe başında karşımıza çıkan göçmen çocuklarından biri: Afra. Ayrıcalıklı hayatı öngöremediği bir kazayla darmadağın olan, yaralı bir kadın: Ayfer.
Taksim'de patlayan bir bomba kaderlerini birbirine bağlamakla kalmıyor, onları Akdeniz'in ötesine uzanan bir maceraya da sürüklüyor. Ece Karaağaç, bugün sayısı on sekiz bini aşan kayıp mülteci çocuklardan birinin peşinde, anneliği ve göçmenliğin görünmeyen yüzünü masaya yatırıyor. Kökler ve Kanatlar'ı okurken kendinizi sevginin binbir hâlini, gittiği her yere yabancı olmanın dayanılmaz ağırlığını ve görünenin arkasını düşünürken bulacaksınız.
"Ötekinin hikâyesini anlatırken karşımızda duran en tehlikeli tuzak, onu yüceltmek ya da üstten bir bakışla merhametin konusu haline getirmektir. Kökler ve Kanatlar, 'öteki'nin dünyasını içeriden görmeyi başarabilen az sayıdaki eserden biri. Yarayı deşerken yeni bir yara açmamayı başarabilen sarsıcı bir roman. Akıcı ve sürükleyici..."
İsmail Güzelsoy
"Bir bomba, bir kadın, bir çocuk ve kader birliği...Ece Karaağaç, Kökler ve Kanatlar ile okuru, yakın tarihin karanlık olaylarından umuda doğru bir yolculuğa çıkarıyor."
Elçin Poyrazlar
"Mültecilik, aşk ve bir ölüm yolculuğu… Ece Karaağaç romanının ilk satırlarından başlayarak bizi nefes kesen bir hikayenin içine alıyor."
Mario Levi
Tadımlık
"Dakikalarca bu küçük kızda Selin'den bir iz aradım. Evet, tüm çocuklar özünde birbirine benziyor ve çocuk olmanın o kapsayıcı çatısı altında buluşuyorlardı ama davranışlarına sızan küçücük ayrıntılar birbirinden tamamen farklı kılıyordu onları. Evet, bu çocuk Selin değildi. Bunu düşündükçe beynimin kıvrımları arasına cam kırıkları serpiliyordu sanki, beynimin her yanına küçük küçük kıymıklar batıyordu. Bu çocuğun yerinde Selin'in olması için kalan ömrümü bir çırpıda feda etmeye hazırdım. Ama... Bu da bir çocuktu işte! Evde yine bir çocuk vardı; etrafta koşuşan, gülen, oyuncaklarıyla oynayan bir çocuk. Bu fikir nicedir soğuk olan kalbimi ısıtıyor, kalbimin usul usul da olsa tekrar atmaya başladığını hissediyordum.
Aklım bu çocuğa fazla alışmamamı söylüyordu, kalbim bambaşka şeyler. Bense henüz hangisini dinleyeceğime karar verememiştim. Çünkü yalnızca aklımla kalbim arasında bir savaş değildi bu. Kalbimin kendine karşı verdiği bir savaştı aynı zamanda."
(Tanıtım Bülteninden)