Porça
Sert ve aman vermez Karadeniz dağların naif çiçeği bir kadının macera ve mücadeleler ile örülmüş yaşam öyküsünün anlatıldığı akıcı, heyecan verici bir yolculuğa hazır mısınız?
Emine'yi koynuna aldığı o ilk ve tek gece, duvar öylesine kalınlaştı ki, korkudan bir daha elleyemedi helalini. Elma yanaklı, başak saçlı, mor mavi gözlü güzel, kar tanesi, ay parçası. Bunca zaman gördüğü en güzel kadın. Öyle erişilmez öyle muhteşemdi ki, aşağının da aşağısında hissetti kendini. Sıyrılan geceliğinden görünen uzun bembeyaz bacakları, dimdik göğüsleri, ince uzun parmakları, yabancı filmlerden gördüğü kadınlardan daha güzel ama daha sadeydi. Bu kız masallardan çıkıp gelen bir huriydi. Ürktü, yerinden kalktı, bir daha dokunmayacağına yemin etti.
Şimdi bu mezar başında, kimselere anlatamadığını anlatıyordu, babasına. Onun şahsında, aslında her şeyi bilene anlatıyordu. Bir nevi af dileğiydi, tövbeydi. Ama gelmiş geçmişti artık. Telafisi olur diye gönlünü eğliyordu. Ta ki kapıyı kapatan onu içeri almayan o, bakışları görünceye kadar. Asla asla af yoktu ona. O müebbet bir mahkûmdu artık. Duvarlar örüldükçe örüldü, örttükçe örttü içini. Kalınlaştı, derinleşti.
(Tanıtım Bülteninden)
Sert ve aman vermez Karadeniz dağların naif çiçeği bir kadının macera ve mücadeleler ile örülmüş yaşam öyküsünün anlatıldığı akıcı, heyecan verici bir yolculuğa hazır mısınız?
Emine'yi koynuna aldığı o ilk ve tek gece, duvar öylesine kalınlaştı ki, korkudan bir daha elleyemedi helalini. Elma yanaklı, başak saçlı, mor mavi gözlü güzel, kar tanesi, ay parçası. Bunca zaman gördüğü en güzel kadın. Öyle erişilmez öyle muhteşemdi ki, aşağının da aşağısında hissetti kendini. Sıyrılan geceliğinden görünen uzun bembeyaz bacakları, dimdik göğüsleri, ince uzun parmakları, yabancı filmlerden gördüğü kadınlardan daha güzel ama daha sadeydi. Bu kız masallardan çıkıp gelen bir huriydi. Ürktü, yerinden kalktı, bir daha dokunmayacağına yemin etti.
Şimdi bu mezar başında, kimselere anlatamadığını anlatıyordu, babasına. Onun şahsında, aslında her şeyi bilene anlatıyordu. Bir nevi af dileğiydi, tövbeydi. Ama gelmiş geçmişti artık. Telafisi olur diye gönlünü eğliyordu. Ta ki kapıyı kapatan onu içeri almayan o, bakışları görünceye kadar. Asla asla af yoktu ona. O müebbet bir mahkûmdu artık. Duvarlar örüldükçe örüldü, örttükçe örttü içini. Kalınlaştı, derinleşti.
(Tanıtım Bülteninden)